Hayatımız boyunca mutluluğu arıyoruz. Peki mutluluğun ne olduğunu biliyor muyuz? Arama hali içinde olmak güzeldir. İnsanı dinamik kılar. Ancak “aramak” neyi aradığımızı bildiğimiz zaman güzeldir. O yüzden mutluluğu arıyorum deyip devamlı neden mutsuz olduğumuzu sorgularsak aradığımızı bulmakta zorlanırız.
Peki mutluluğun bir formülü var mıdır? Hani eğer suya biraz un eklenir bir de yumurta kırılırsa hamur olacağını bildiğimiz gibi paraya biraz da huzur eklediğimiz zaman mutlu mu oluyoruz? Kulağa hoş geldi değil mi? Ancak ne yazık ki işler o kadar basit değil. Başta para kazanmak ve huzuru yakalayabilmek başlı başlına hepimizin aradığı ve yer yer problem yaşadığı alanlardır. O zaman ne yapmamız gerekir? Öncelikle kendi mutluluk tarifimizi yaratmamız gerekir. Bunun içinde genelde özele gitmek en mantıklısı olacaktır. Önce genel tanımı ile mutluluğu araştıracağız, daha sonrasında ise nasıl kendi hayatımıza adapte edebileceğimiz üzerine çalışacağız.
Mutluluğun %50’si biyolojik etkenler, %10’u çevresel faktörler ve %40’ı da amaçlı etkinlikler tarafından oluşturulmaktadır. Bunları arttırmak da azaltmak da bizim elimizdedir. Biyolojik etkenler genellikle doğuştan gelse de bazı hormonlarımızın mutluluk üzerinde etkisi olduğu bilim adamlarınca kanıtlanmıştır. Biz de bilinçli hareket etmek adına öncelikle o hormonların neler olduğunu, nerelerde, nasıl işe yaradığını inceleyeceğiz. Daha sonrasında çevresel faktörler ile amaçlı etkinliklerimizin mutluluğumuz üzerindeki etkilerini fark ederek kendimize uyan en uygun formülü yaratıp hayatımıza adapte edeceğiz.
Öncelikle “mutluluk” nedir tanımı ile başlayalım. Sözlük anlamına baktığımız zaman mutluluk; bütün özlemlere, bütün isteklere eksiksiz bir biçimde ve sürekli olarak erişilmekten duyulan kıvanç durumu olarak açıklanıyor. Yani diğer bir değişle bizim “mutlu” oldum diye kullandığımız mutluluk kelimesi farklı aradığımız “mutluluk” ayrı anlamdadır. Belli bir aktivite veya ödül sonucunda tadılan mutluluk anlık ve değişime uğrayabilen bir his iken, sözlük anlamı olarak “mutluluk” süre gelen bir duygu durumundan bahsetmektedir.
Öncelikle duygularımızı doğru ifade edebilmemiz gerekir ki ulaşmak istediğimiz noktaya ulaşabilelim. Eğer aradığımız da mutluluksa onu en uygun şeklinde tanımlamamız gerekir. Genel olarak duyguları açıklamak çok karmaşık veya zor bir durum değildir. Ancak konu mutluluk olunca durum biraz farklılaşıyor. Tanımında da gördüğümüz üzere “özlenen” “istenen” olgulara ulaşımdan bahsediliyor ve bu olgular kişiden kişiye değişiklik gösterebiliyor ne yazık ki. Bu sebepten dolayı da mutluluğu her kişi kendine göre tanımlıyor. Fakat önemli noktası herkesin kalıcı mutluluk istemesidir. Bu da ne saçma tabiî ki mutluluk kalıcı olmalı dediğinizi duyar gibiyim ama işler ne yazık ki öyle değil. Şöyle düşünün hayalinizdeki eve ve arabaya sahipsiniz. Hayal etmesi bile güzel değimli? Onlara sahip olmadığımız zaman sanki sahip olduğumuzda dünyanın en mutlu insanı olacakmışız gibi hissederiz. Ve evet belli bir süre için de gerçekten dünyanın en mutlu insanı olabiliriz. Fakat biraz süre geçtikten sonra o hayalini kurduğumuz evin ve arabanın varlığına alışırız ve bize normal gelmeye başlar. Veya daha acısı arabanın yeni modeli çıkar veya evinizden daha güzel bir ev inşa edilir. İşte o zaman hala elimizdeki ile ilk günkü kadar mutlu kalabilir miyiz?
Böyle değişken durumlara mutluluğumuzu bağladığımız zaman da kalıcı bir mutluluktan bahsetmemiz ne yazık ki zorlaşır. Lütfen yanlış anlaşılmasın o son model arabayı hepimiz istiyoruz biliyorum, benim demek istediğim onun bize yaşattığı hissin bir süre sonra normalleşeceği. Durum böyle olunca mutluluk diye aradığımız şeyin aslında ömür boyu doyum olduğunu belirtebiliriz. Peki ne oluyor da mutluluklar kısa süreli ve uzun süreli olarak ayrılıyor? Aradaki denge nasıl sağlanıyor diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. O zaman yavaştan incelemeye başlayalım.
Kaynak: begumkarataylioglu.com